DALAKÇI GENÇLİK Ulaş Köksal

        09.11.12

Anasayfa
Yukarı
Aşka Dair

 

ÖZ  ELEŞTİRİ 

            Acı ve öfke beyninden yüreğine düşmüşse;ve her sabah aynada kendini çıplak yüzünle göremiyorsan, kin takılıyorsa boğazında bir yerlere, inan içinde beslediğin karanfilin taç yaprakları bir bir dökülmeye başlamıştır. Avcuna. Artık en kudurmuş korkular sinmiştir yüreğine. Kan ter içinde sabahlar bekliyordur, yanı başında. Kin kapını çalmaktadır artık. Ve sevgi hiç kimsenin bilmediği bir cesettir, gönlünün morgunda hapis. Artık göz yaşların bile temizleyemez, korku bulaşmış yüreğini. Ve karanlık bir gelecek kovalar seni, soluğun kesilene dek. Kendi içinde beslemekten kıvanç duyduğun yaratık hazırlayacaktır ölümünü.

             Ve giyotin...

             Hayal bile edemezdin değil mi? Yok ettiğin onca sevginin bir gün seni böylesine sıkıştıracağını. Oturup düşler kurmalısın artık, kaçmak, uzaklaşmak, saklanmak  üzerine ama kendinden ne kadar uzaklaşabilirsin ki. İşte aynalardır seni korku dolu kabuslara götüren ve kendi suretin seni korkutacaktır. Kurumuş bir surat dişleri dökülmüş, derileri pul pul. Ve işte o giyotinde ölüme en yakın omurgalısın artık. Tam tepende keskinlikten ışık kümeleri saçan bir demir parçası. Öyle ki sana dokunduğu andan itibaren  artık sen kendine dokunamayacaksın.

             Sevgilinle öpüşmelerini hatırla; nasılda alay ederdin. Mesela asla gözlerini kapatmazdın, onun mayışmış yüzünü görmek için. Kirlettiğin aşklar ve kan birbiri ardına gelmez mi sanıyordun. İşte ikisi de yan yana. İyi gözle belki de bu gördüğün son mavi.  Sahiden bu gün gökyüzü daha mı değişik?

             Ve vedalar...

             Nasılda için için gülerdin vedalaşırken. Sanki onun ağlayışlarıyla tatmin oluyor gibiydin. Hele o yalvarışlar... oysa sen ağlamaya bile fırsat bulamayacaksın. “Bitti”  nasılda kolay söylerdin bu kelimeyi. Hayatın söz konusu olunca ne kadar da zor değil mi? Senden boşalacak iki damla kan onun göz bebeklerinden nasılda fışkırsın isterdin. Sanki havadaki o kokuyu duyuyor gibisin. O endişe kokusunu, o göz yaşı çığlığını. Nasılda eğlendirirdi seni feryat figan ağlamalar.

             Ve sadakat...

             Hiç birine sadık kalmadın. Hatta hayata bile, hatta kendine bile.  Oysa şimdi bileklerini zorlayan zincire ne kadar da sadıksın.

             Ve sevişmeler...

             Seninle sabahlara dek sevişmek isteyenlere burun kıvırırdın. Hatta onlarlayken başkalarının hayalini kurardın. Şimdiyse kendi başına aciz bir mastürbasyondan bile o kadar uzaksın ki. Ve hala kin kusuyorsun etrafına bu hakkı kendinde nasıl görüyorsun şaşıyorum doğrusu. Bir çiğdem bile koklamadan uykulara dalmak isterdin hep; ancak koynunda hep en nadide çiçekler oldu. Kendini keşfetmek istemezdin hiç, başkalarının da seni deşifre etmesini istemezdin ki tüm acizliğin artık gözler önünde. Belki son arzun herkesi ve hatta her şeyi deli gibi sevmek olacaktı ama susmaktan öte bir adım dahi atamadın. Ve giyotinin kekin bıçağı boynuna dokundu.

             Ne manası var ki artık. 

Sabahları erken kalkmanın. Duş almanın. Çok sevdiğin kurabiyeleri yemenin. Yalanlar söylemenin. Ayağındaki sır gibi sakladığın nasırın. Sabahları ağzının kokmasının. Yükseklik korkunun. Yolda yürürken çizgilere basmamak için çaba sarf etmenin. Haftalık karikatür dergilerinin. Cinsel güdülerinle yazdığın mektupların.  Akşamları aç karnına uyumanın. Uyanır uyanmaz içtiğin sigaranın. Ve inan tek manası olan şey; suratına sıçrayan kan... 

Uykusuzluk değil gözlerinin kapanmasının sebebi, bilmem farkında mısın? bedeninle başın artık temas etmiyor birbirine. Boşuna uğraşma düşler göremezsin. Bense son noktadayım ve vicdanım öyle rahat ki. Bir kerecik olsun dürüst ol. 

Söyle ruhum sence öldürülmeyi hak etmedin mi? 

(kendi başımayım  artık, aşağılanmakta zorum değil........ Hepimiz dağıldık....... Aşk, ruhum, ben ve tüm hayatıma girenler!!! 

Yalnızken aklıma geldi.... hepinizden özür diliyorum.) 

20.06.2002        Ulaş KÖKSAL

 

Anasayfa | Ali Erbaş | Günel Erdem | Necati Genç | Sadi Erbaş | Ali Bozdağ | Hacı Ercan | Ulaş Köksal | Ceray Ceylan | Oktay Erbaş | Yakup Cemil

Tarih: 22.04.11